Gelecek Yıllarda Tedarik Zincirinde Gündemde Olacak Riskler
- Mehmet Ulusoy

- Nov 22, 2024
- 6 min read
Updated: Nov 28, 2024
Ne En Güçlü Olan Tür Hayatta Kalır, Ne de En Zeki Olan... Değişime En Çok Adapte Olabilendir, Hayatta Kalan!

Genellikle Charles Darwin’e atfedilen bu söz, günümüz tedarik zincirleri için tam anlamıyla bir yol haritası sunmaktadır. Tedarik zincirleri de canlı organizmalar gibi çevresel ve operasyonel değişimlere adapte olmak zorundadır. Aksi takdirde, sadece bir noktadaki aksama bile tüm sistemin işlemez hale gelmesine yol açabilir.
Tedarik Zinciri” kırılganlıkları ya da bu alandaki belirsizlikler sadece mal ve hizmet üretiminin fiyatı üzerinde değil, ürün kalitesinden, tüketim alışkanlıklarına kadar geniş bir yelpaze üzerinde etkiye sahiptir. Çok değil, bir iki yıl önce yaşanan çip krizi (2020-2023) ve suveyş kanalının geçici süreyle kapanmasına neden olan Ever Given gemisi (2021) örnekleri global tedarik zincirinin kırılgan yapısını bizlere gösteren örnekler olmuştur. Bununla beraber tedarik zinciri bileşenlerinin ortaya çıkan global sorunların üstesinden gelme beceresi ve hızı da aynı ölçüde şaşırtıcıdır.
Eğer tedarik zinciri için somutlaştırıcı bir benzetme yapılacak olsa orkinos ya da genelde Türkiye’de kullanıldığı haliyle ton balığı güzel bir metafor olurdu. Orkinos balıkları durmadan yüzmek zorundadır, çünkü hareket ettikleri sürece solungaçlarından geçen su sayesinde oksijen alabilirler. Durduklarında solunumları durur ve hayatları tehlikeye girer. Tedarik zincirleri de tıpkı bu balıklar gibi durmaya tahammül edemez. Herhangi bir engelle karşılaştığında, sistem alternatif bir yol bularak akışını devam ettirmek zorundadır.
Orkinos metaforu, tedarik zincirlerinin sürekli hareket etmeye yönelik ihtiyaçlarını risk yönetimi perspektifinden daha etkili bir şekilde açıklamak için kullanılabilir:
Riskin Karşısında Hareket: Tedarik zincirleri, doğal afetler, jeopolitik krizler veya siber saldırılar gibi risklerle karşı karşıya kaldığında duramaz. Orkinosun oksijen için yüzmeye devam etmesi gibi, tedarik zincirinin de risklere karşı sürekli bir çözüm arayışı içinde olması gerekir.
Adaptasyon ve Alternatif Rotalar: Eğer bir tedarik rotası kapanırsa, tıpkı orkinosun bir engelle karşılaştığında çok hızlı bir şekilde yön değiştirerek başka bir yönde yüzmesi gibi, tedarik zincirleri de alternatif rotalar veya kaynaklar bulmak zorundadır.
Mevcut şartlar altında tedarik zinciri için geleceğin belirsizliklerini kesin olarak betimlemek kolay bir iş değildir. Ancak geçmiş yılların bilgisi ve yaşananlar, mevcut yaklaşımlar ve teknolojideki ilerleme baz alınarak bazı tahminlerde bulunmak mümkün olabilir. Söz konusu tahminlerin; teknolojik dönüşümden iklim değişikliğine, jeopolitik dalgalanmalardan demografik değişimlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsaması şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu yazıda, önümüzdeki yıllarda ton balığını zorlayacak riskler, bu risklerin kaynakları, neden kritik oldukları ve bunları bertaraf etmek ya da indirgenebilir düzeye çekerek kontrol altında tutmak için şirketler ve devletlerin atması gereken adımlar değerlendirilmiştir.
1.Dijitalleşme ile Gelen Siber Tehditler

Tedarik zincirlerinin dijitalleşmesi IoT, yapay zeka ve blockchain gibi teknolojilerin yaygınlaşmasıyla hızlanacaktır. Bununla beraber dijitalleşme daha fazla verinin ve yapının siber tehditler ile karşı karşıya kalması anlamına da gelmektedir. Siber tehditler, operasyonel süreçleri aksatabilir, kritik verilerin kaybına yol açabilir ve tedarik zincirinin güvenilirliğini zedeleyebilir. Dijitalleşmenin hem dikey hem de yatay düzlemde yaygınlaşacağı göz önüne alındığında siber saldırı riskinin de artacağı değerlendirilebilir. Ancak kritik olan nokta, siber saldırılara karşı savunmasızlığın derecesidir. Çözüm önerileri hem şirketler düzeyinde hem de devlet düzeyinde ayrı ayrı ele alınabilir.
Şirketler için klasik siber güvenlik yatırımlarının artırılmasının yanında anomali ve veri sızıntısı analizlerini gerçekleştirebilecek, sistem açıklarını tespit edebilecek yapay zeka destekli güvenlik çözümlerinin değerlendirilmesi ve geliştirilmesi değerli olacaktır. Devletler ve uluslararası toplum açısından küresel siber güvenlik standartları ve regülasyonlarının oluşturulması ve şirketlerin en temel düzeydeki güvenlik protokollerinin bu standartlara uyumlu hale getirilmesi zorunlu hale getirilebilir.
2.İklim Krizi ve Aşırı Hava Olayları

Tedarik zincirleri, iklim değişikliğinin etkileriyle her geçen gün daha fazla karşı karşıya kalmaktadır. Aşırı hava olayları (sel, fırtına, kuraklık gibi) daha sık ve yoğun bir şekilde yaşanmakta, bu durum hem altyapıyı hem de lojistik operasyonları tehdit etmektedir. Çin’de yaşanan sel felaketleri elektronik bileşen üretimini durma noktasına getirirken, Avrupa’daki kuraklık su yollarını etkileyerek ticaret maliyetlerini artırmıştır. Örneğin, Ren Nehri gibi önemli ticaret yollarında su seviyelerinin azalması, gemilerin tam kapasiteyle yük taşıyamamasına yol açmıştır. Bu durum, nakliye maliyetlerinin artmasına ve taşınan yük miktarının azalmasına sebep olmuştur. Ayrıca Asya-Pasifik bölgesindeki tropikal fırtınalar, lojistik ağların verimliliğini düşürmektedir. Bu sorunların global ölçekte artması beklenmektedir. Ancak belirleyici olan unsur, şirketlerin ve devletlerin bu olaylara ne kadar dayanıklı altyapılar ve süreçler geliştireceğidir.
Şirketlerin tedarik zinciri altyapılarını iklim risklerine göre yeniden yapılandırması, alternatif tedarik rotalarını oluşturması ve iklim risklerini sürekli gözden geçirip özellikle lojistik stratejilerini yenilemesi önemlidir. Ayrıca karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik sürdürülebilir çözümlere yatırım yapılması değerlendirilmelidir.
Uluslararası toplumun, özellikle karbon salınımı yüksek ülkelerde yeşil altyapı projelerini desteklemesi, bu ülkelerin ise iklim risklerini azaltmak için ulusal stratejiler geliştirmesi önemlidir. Aynı zamanda bu tüm projelerin hızlı bir biçimde hayata geçirilebilmesi için yeterli kaynağın sağlanması gerekmektedir. Bu kaynağın ise gelişmiş ülkeler tarafından desteklenmesi en hızlı çözümü sağlayacaktır. Ek olarak, şirketlere karbon azaltım hedeflerine ulaşmaları için kurallar ve teşvikler sunulması gerekmektedir. Son günlerde çok sık kullanılan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM yada CBAM) bu anlamda işe yarayacak bir yöntem olarak değerlendirilebilir.
3.Jeopolitik Bölünmeler ve Ticaret Savaşları

Jeopolitik gerilimler, küresel tedarik zincirlerinin kırılgan yapısını tehdit eden önemli bir unsurdur. Son yıllarda yükselen ABD-Çin teknoloji rekabeti (her ne kadar ticaret savaşları olarak da ifade edilse de altta yatan temel sorun Çin’nin teknoloji üretme ve satma konusunda ABD’ye rakip olmasıdır), Rusya-Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki istikrarsızlık gibi olaylar, enerji, tarım ve sanayi ürünlerinin tedariğini kısıtlamaktadır. Bununla beraber İsrail-Hamas gerilimi gibi bölgesel çatışmalar ticaret rotalarını daha kırılgan hale getirmektedir. Örneğin, Suveyş Kanalı çevresindeki tehditler kritik rotaları aksatma riski taşırken, yeni ticaret kısıtlamaları da maliyetleri artırmaktadır. Bu risklerin 2025-2030 döneminde yoğunlaşacağı öngörülmektedir. Tahmin edilmesi zor olan kısım ise, bu tür krizlerin tedarik zincirlerinin adaptasyon yeteneğini ne kadar zorlayabileceğidir.
Şirketler, üretim ve tedarik zincirlerini çeşitlendirmeli, alternatif coğrafyalarda üretim veya lojistik altyapılarını geliştirmelidir. Mümkün olan alanlarda Nearshoring ve Friend-shoring stratejilerinin benimsenmesi ya da bu stratijileri kullanarak bir denge kurulması jeopolitik risklere karşı önemli bir adım olabilir. Ayrıca sivil toplum organizasyonlarını destekleyerek /bu organizasyonlarda çeşitli komisyonlarda görevler alarak uluslarası teşkilatlarda karar alma süreçlerine dahil olunması faydalı olabilir.
Devletler açısından ticaret kısıtlamalarını azaltacak ikili anlaşmalar yapılması ve kritik bölgelerdeki jeopolitik riskleri azaltmak için uluslararası iş birliklerinin arttırılması değerlendirilmelidir.
4.Hammadde ve Enerji Kaynaklarının Kıtlığı

Küresel talep artışı ve doğal kaynakların sınırlı yapısı, tedarik zincirlerini hammadde ve enerji kaynaklarının kıtlığıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Özellikle elektrikli araçlar, yenilenebilir enerji ve dijital teknolojiler için kritik öneme sahip nadir toprak elementleri ve metaller gibi kaynaklara olan talep, bu sorunu daha da yoğunlaştırabilir. Ayrıca enerji krizleri, fosil yakıtların azaltılması ve maliyet artışları üretim maliyetlerini yükseltecektir. Ancak, kaynakların ne kadar verimli kullanıldığı ve alternatiflerin ne kadar hızlı geliştirilebildiğidi tedarik zincirini daha dirençli bir hale getirebilecektir.
Döngüsel ekonomi modelleri benimsenerek, hurdaların geri dönüştürülmesi sağlanmalı ya da mevcut dönüştürme sistemlerindeki/yöntemlerindeki verimlilikler arttırılmalıdır. Bir diğer seçenek ar-ge süreçlerinin geliştirilerek alternatif malzeme kullanımının araştırılmasıdır. Enerji tüketiminde ise yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş hızlandırılmalıdır.
Devlet düzeyinde ise stratejik rezervler oluşturulmalı ve yerel kaynakların sürdürülebilir kullanımını teşvik eden politikalar geliştirilmeli, ayrıca uluslararası iş birlikleri yoluyla kaynak tedarikinde çeşitlilik artırılmalıdır. Şirketlerin ar-ge faaliyetlerinin ve geri dönüşüm kapasitesindeki artışlar ile verimliliklerinin destekleneceği politikaların geliştirilmesi değerli olacaktır.
5.Nüfus Dinamiklerindeki Değişimler

Gelişmiş ülkeler ile bazı gelişmekte olan ülkelerin halihazırdaki önemli sorunlarından birisi nüfusun yaşlanması ve genç nüfusun azalmasıdır. Özellikle iş gücü yoğun sektörlerde bu durum büyük bir zorluk yaratmaktadır. Avrupa, ABD ve Japonya gibi bölgelerde bu değişim, öncelikle üretim ve lojistik süreçlerinde iş gücü eksikliğine yol açacaktır. Aynı zamanda demografik değişim, tüketim alışkanlıklarını etkileyerek talep dinamiklerini de değiştirecektir. Bu bağlamda pazar ve tüketici davranışları araştırmalarında kullanılan bazı kavramlar ve sınıflandırmaların (örneğin orta yaş ve yaşlı tanımları gibi) zaten değiştiği bilinmektedir. Değişen bu dinamiklere verilecek cevap yöntemi (göçmenlik programı ya da nufüs planlaması vb) ve teknolojinin (yapay zeka&otomasyon yöntemlerinin) iş gücüne entegrasyon hızı bu riskin etkisi üzerinde önemli bir kontrol sağlayacaktır.
İş gücüne olan bağımlılığın azaltılması için otomasyon ve yapay zeka teknolojilerinin daha yaygın bir şekilde kullanılması şirketler tarafında önemlidir. Ek olarak, aynı zamanda mevcut iş gücünü dijital yetkinliklerle donatacak eğitim programları uygulanmalıdır.
İş gücü açığı olan ülkeler açısından ise, çalışma çağındaki nüfusun toplum dinamiklerini ve huzurunu bozmadan göçmen iş gücüyle desteklenmesi, göçmenlerin topluma entegrasyonu için uygun politikalar geliştirilmesi ve dijital ekonomiye uyum sağlayacak ulusal eğitim programlarının oluşturulması değerlendirilebilir.
6.E-ticaretin Artışı ve Teslimat Baskıları

E-ticaretin hızlı büyümesi, tedarik zincirlerinde daha hızlı teslimat taleplerini artırmakta ve son mil lojistik operasyonlarını zorlamaktadır. Özellikle nihai tüketiciler aynı gün teslimat gibi hizmetleri talep ederken, bu durum şehir lojistiği ve depolama kapasitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca bu hız beklentisi, karbon emisyonları üzerinde olumsuz bir baskı oluşturabilmektedir. Belirleyici olan, bu taleplerin çevresel etkileri en aza indirerek uyum sağlama becerisidir.
Şirketlerin, yerel depolama merkezlerine yatırım yaparak lojistik ağlarındaki gecikmeleri azaltıp, sürdürülebilir teslimat çözümleri (örneğin elektrikli araçlar ve drone teslimat) geliştirmesi faydalı olacaktır.
Devletrin ise şehir içi lojistik operasyonlarını çevre dostu hale getirecek düzenlemeler ve altyapı teşvikleri sağlaması şirketlerin stratejisi ile birlikte sürdürülebilir fayda sağlamanın önünü açacaktır.
Sonuç: Tedarik Zincirlerini Güçlendirme Zorunluluğu

Tedarik zincirleri, 2025-2030 döneminde teknolojik dönüşüm, çevresel riskler, jeopolitik gerilimler ve demografik değişimlerin etkisi altında kalacaktır. Ancak bu riskler aynı zamanda fırsatları da beraberinde getirmektedir. Siber tehditlere karşı ileri teknolojilerle donatılmış güvenlik çözümleri, iklim değişikliğine dayanıklı altyapılar ve sürdürülebilir lojistik modelleri gibi stratejiler, tedarik zincirlerinin sadece hayatta kalmasını değil, aynı zamanda büyümesini sağlayacaktır.
Şirketler, yenilikçi teknolojilere yatırım yaparak ve risk yönetimini operasyonlarının merkezine yerleştirerek esnekliklerini artırabilir. Devletler ise regülasyonlar, teşvikler ve uluslararası iş birlikleri yoluyla bu dönüşüm sürecini destekleyebilir.
Tedarik zincirleri, orkinos balığı gibi sürekli hareket halinde olmalıdır. Hareket durursa tüm sistemin solunumu da kesilir.
Bu bağlamda, tüm paydaşların birlikte çalışması önemlidir. Sizce tedarik zincirlerini bu zorluklara karşı hazırlamak için hangi stratejiler daha etkili olabilir? Fikirlerinizi paylaşarak bu tartışmaya katılabilirsiniz.



Comments