2025 Küresel Riskler Raporunun Şampiyonu
- Mehmet Ulusoy

- Nov 20, 2024
- 5 min read
Updated: Feb 2

Dünya Ekonomik Formu (WEF) tarafından 2025 Küresel Riskler Raporu yayımlandı. 2024 yılı raporundaki veriler üzerinden hazırlanan bu yazı, (ne yazık ki) çok az değişiklikle güncellendi.
Küresel Riskler Raporu'ndaki Çevresel Riskler için, raporun şampiyonu ifadesini kullanmak yanlış olmaz. Zira raporda, etki yönünden uzun vadeli (10 yıl) beklentide ilk 10 riskin 5 adedinin çevresel risklerden oluştuğu görülmektedir. Üstelik geçmiş 5 yıldaki (2024-2020) raporlarda da benzer bir durum söz konusudur. Bir başka ifadeyle, 10 yıllık süreçte en çok çevresel risklerin konuşulmaya devam edeceği anlaşılmaktadır.

Kısa vadeli (2 yıl) riskler içerisinde ise çevresel riskler kategorisinden Aşırı Hava Olayları ikinci sırada yer almaktadır. 2023 ve 2024 yıllarında yaşanan aşırı hava olayları ve sebep oldukları yıkım düşünüldüğünde bu sonuçlar çok da şaşırtıcı değildir.

İklim Değişikliğinin Kritik Noktası: Aşırı Hava Olayları

WEF 2025 Küresel Riskler Raporu, 2024’teki rekor kıran sıcaklıkların ve bunun sonucunda yaşanan yangın, sel ve kuraklıkların etkilerini vurgulamaktadır. Ankete katılan yaklaşık 900 uzmanın, %14'ü 2025'te karşılaşılacak en önemli risk olarak aşırı hava olaylarını seçmiştir.
Aşırı hava olaylarının rapordaki sıralaması, bu tür olaylar yoğunluk ve sıklık bakımından kötüleştikçe, yükselme eğilimi göstermiştir. WEF Global Risk Report 2009-2025 verilerine göre trend aşağıdaki gibidir;

Bu olayların ekonomik bedelleri somutlaştırmak istenirse 2024 yılında ABD’deki ekstrem hava olaylarının maliyetinin 183 milyar dolara ulaşmış olması örnek gösterilebilir (Kaynak: NOAA Raporu). Tabloda dikkat çeken diğer önemli bilgi ise sunulan zaman serilerindeki ölüm sayısı, olay sayısı ve maliyettir. Yıl bazındaki değerler incelendiğinde ölüm sayısnın (2020-2024 ve 2022-2024 zaman serileri hariç),olay sayısının ve maliyet tutarının birlikte artış trendinde olduğu gözlemlenmektedir.

İklim Krizinin Ekonomik ve Sosyal Yankıları
Ekstrem hava olayları, tarım, enerji ve altyapı gibi temel sektörleri doğrudan etkileyerek küresel tedarik zincirlerini ve ekonomik istikrarı tehdit etmektedir. Küresel Riskler Raporu 2025, aşırı hava olaylarının sıklığının ve şiddetinin artarak küresel sıcaklık rekorları, kuraklıklar ve sel felaketleri gibi etkiler yaratacağını belirtmektedir.
Bu olayların mali etkisi sadece hasar maliyetleriyle sınırlı değildir. Örneğin, iklim kaynaklı göç ve sosyal huzursuzluk gibi yan etkiler de ekonomileri zayıflatabilecek ve var olan istikrarı olumsuz etkileyebilecektir.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) verilerine göre son 10 yılda, hava koşullarına bağlı afetler 220 milyon ülke içinde yerinden edilmeye neden olmuştur. Günde yaklaşık 60.000 kişi yerinden edilmektedir. 2040'a kadar aşırı iklim olaylarıyla ilgili tehlikelerle karşı karşıya olan ülke sayısının 3'ten 65'e çıkması beklenmekte olup, bu ülkelerin büyük çoğunluğunun yerinden edilmiş insanlara ev sahipliği yaptığı vurgulanmaktadır. (Kaynak; BMMYK Raporu).
Küresel Mücadelede Bölünme ve Birleşme
Çevresel değişimlerin ekonomik ve sosyal etkileri, ülkelerin ve toplumların buna karşı aldıkları önlemleri de belirler. Ancak, WEF Global Riskler Raporu bu risklerin yönetiminde yeterli düzeyde uluslararası iş birliğinin eksik kalabileceğini vurgulamaktadır. Önümüzdeki 10 yılda küresel siyasi görünümün özellikleri sorulduğunda, ankete katılanların %64'ü, "orta ve büyük güçlerin rekabet ettiği, bölgesel kural ve normları belirleyip uyguladığı çok kutuplu veya parçalı bir düzenle karşı karşıya kalacağımıza inanmaktadır." Diğer bir ifadeyle dünya düzeninin daha fazla kutuplaşacağı düşünülmektedir. Bu durumun küresel iklim kriziyle mücadeleyi zorlaştıracağını hesaplamak zor olmayacaktır. Dahası, bu kutuplaşma, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki eşitsizliği artırarak ekonomik fırsatlardaki adaletsizlikleri derinleştirebilir. Örneğin, düşük gelirli ülkeler, iklim değişikliğine uyum sağlamada hem daha düşük bir motivasyona sahiptirler hem de kaynak bulmada büyük zorluklar yaşamaktadırlar.
İklim değişikliğine uyum amacıyla gelişmekte olan ülkelere sağlanması için ihtiyaç duyulan yıllık finansman tutarı 359 milyar dolardır (Kaynak; Reuters). Bu tutarın 2030’a kadar artması beklenmektedir. Ancak gelişmiş ülkelerden sağlanan finansman miktarı bu tutarın oldukça altında kalmaktadır. OECD'nin 2024 yılında yayımladığı rapora göre, 2022 yılında ilk kez 100 milyar dolar eşiği aşılmış ve gelişmiş ülkeler toplamda 115,9 milyar dolar iklim finansmanı sağlamıştır. (Kaynak;OECD Raporu)

Bu veriler, 2022 yılında gelişmiş ülkelerin iklim finansmanı taahhütlerini yerine getirmede önemli bir adım attığını göstermektedir. Ancak, iklim değişikliğiyle etkin mücadele için daha fazla finansman ve iş birliğine ihtiyaç duyulduğu da görülmektedir.
İklim Politikalarının Önemi ve Olası Stratejiler
İklim değişikliği, günümüzün en acil küresel sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekstrem hava olaylarının artışı, ekosistemlerin bozulması ve ekonomik istikrarsızlık gibi etkiler, çevresel politikaların önemini daha da artırmaktadır. Bu bağlamda, etkin ve kapsamlı politikalar geliştirmek, hem çevresel sürdürülebilirliği sağlamak hem de ekonomik ve toplumsal refahı korumak için kritik bir rol oynamaktadır.
İklim politikaları, sera gazı emisyonlarını azaltmayı, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmeyi ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı dirençli toplumlar oluşturmayı hedefler. Bu politikaların etkin bir şekilde uygulanması, aşağıdaki nedenlerle hayati öneme sahiptir:
Çevresel Sürdürülebilirlik: Doğal kaynakların korunması ve ekosistemlerin devamlılığı için iklim politikaları gereklidir.
Ekonomik İstikrar: İklim değişikliğinin neden olduğu doğal afetler ve kaynak kıtlıkları, ekonomik faaliyetleri olumsuz etkileyebilir. Etkin politikalar, bu tür riskleri minimize eder.
Toplumsal Refah: İklim değişikliği, sağlık sorunları, göç ve sosyal huzursuzluklara yol açabilir. Uygun politikalar, bu etkilerin önlenmesine yardımcı olur.
Küresel iklim kriziyle mücadelede ön plana çıkan stratejiler ise şunlar olmuştur;
Yenilenebilir Enerji Yatırımları: Fosil yakıtların kullanımını azaltarak güneş, rüzgâr ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmak, sera gazı emisyonlarını düşürür.
Enerji Verimliliği: Sanayi, ulaşım ve binalarda enerji verimliliğini artırmak, enerji tüketimini azaltarak emisyonları düşürür.
Karbon Fiyatlandırması: Karbon emisyonlarına bir fiyat koyarak, şirketleri ve bireyleri daha temiz enerji kaynaklarına yönlendirmek mümkündür.
Ormansızlaşmanın Önlenmesi: Ormanların korunması ve ağaçlandırma çalışmaları, karbon yutaklarını artırarak atmosferdeki karbon miktarını azaltır.
İklim Dirençli Altyapı: Altyapı projelerinde iklim değişikliğinin etkilerini göz önünde bulundurarak, daha dayanıklı ve sürdürülebilir yapılar inşa etmek önemlidir.
11-22 Kasım 2024 tarihleri arasında Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP29), küresel çevre politikalarının şekillendirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Bu zirvede, ülkeler iklim değişikliğiyle mücadele için yeni taahhütlerde bulunmakta ve mevcut politikalarını güncellemektedir.
COP29'un ana hedefleri arasında, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamaları için finansman sağlanması, karbon piyasalarının düzenlenmesi ve 2025 sonrası iklim finansmanı hedeflerinin belirlenmesi yer almaktadır. Zirvede, gelişmekte olan ülkelere sağlanan yıllık 100 milyar dolarlık finansmanın 2035 yılına kadar yıllık 300 milyar dolara çıkarılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca, kamu ve özel kaynaklardan sağlanacak finansmanın 2035'e kadar yıllık 1,3 trilyon dolara ulaşması hedeflenmiştir.
Sürdürülebilir Gelecek İçin Kolektif Eylem

2025 Kürüsel Riskler Raporuna göre, kritik ekosistem değişiklikleri ve biyoçeşitlilik kaybı gibi uzun vadeli riskler, kısa vadede daha az algılansa da 10 yıllık süreçte ekonomik ve toplumsal yapı üzerinde derin izler bırakabilir.
Aşırı hava olayları ve su kaynaklarındaki azalma, dünyanın birçok yerinde su krizini tetikleyebilir. Bu da hem tarımsal verimliliği hem de endüstriyel üretimi olumsuz etkileyecektir. 2040'a kadar her 4 çocuktan yaklaşık 1'inin, aşırı derecede su stresine maruz kalan bölgelerde yaşayacağı öngörülmektedir (UNICEF Raporu).
İklim değişikliği ve aşırı hava olayları, hem bireyleri hem de devletleri derinden etkileyen küresel sorunlardır. WEF'in 2025 raporu, bu risklerin ancak uyum, yenilikçilik ve iş birliğiyle yönetilebileceğini hatırlatsa da en azından bugüne kadar yeterli eforun gösterilmediğini de anlatmaktadır. Toplumlar ve devletler, bu kritik dönemeçte ekonomik kalkınmayı sürdürülebilir bir gelecekle dengelemeli ve iklim değişikliği ile mücadelede daha güçlü ve etkili adımlar atmalıdır.
İnsanlık olarak yüzleştiğimiz en büyük sorunlara verceğimiz yanıtlar bütünsel bir anlayışı ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Ancak henüz bu noktanın çok uzağında kaldığımız söylenebilir. Sizce bu risklere karşı uluslararası toplumun daha fazla çaba göstermesi için en önemli adım ne olmalıdır?



Comments